Mübarek Ramazan, fert ve toplum olarak merhamete, sevgi ve saygıya, birbirimizi anlamaya muhtaç olduğumuz şu günlerde, Ramazan ayının; insanların yalnız kendi dünyalarında, kendi hanelerinde, kendi sofralarında yaşadıkları bir neşe olarak kalmaması, güzelliklerin yoksullarla, yetimlerle, kimsesizlerle ve yüreği yaralı insanlarla paylaşılması gereken müstesna bir aydır.
"İnsanoğlu çiğ süt emmiş" derler, her yerde, her kesimde, her grup içinde çürükler, şeytana uyanlar, ikiyüzlü olup menfaati için belli bir gruba girmiş veya kötü maksatlarla sokulmuş olanlar vardır, olur, bulunur. Bunlara bakarak yardım kuruluşlarına veya genel olarak sivil toplumun yardım toplama ve dağıtma işine cephe almak, kötü örnekleri genellemek, küçüğü büyütmek, kötü maksatla istismar etmek tabi ki doğru olmaz.
Vesile olup gönderenlerden Allah razı olsun. Dağıtılan yardım kolilerini ve yaşanan kargaşayı eminim tüm halkımız görmüştür. Aslında organizasyon bozukluğu ile alakalı bir rezillik değildir, tamamen yurdum insanına ait bir rezilliktir. Bir paket alanın, en az 2 paket daha almadan gitmeyi enayilik olarak gördüğü toplumda yaşanan rezillikler. Cahil diyorum çünkü o yardımı almaya gelenlerin yarısının o yardım malzemelerine ihtiyacı yok. Şöyle ki ihtiyacım kadar yardım alayım diyen yok. Evine alıp götürüyorlar beleşten. BMW sahibi olan yeşil kartlılar gibi. Gerçekten yardıma ihtiyacı olan vatandaşların toplamı, o rezillik yaşanırken %10 u geçememektedir zannımca. Öyle ki, dağıtılan yardımlardan birer koli alan birkaç bayanın cep telefonluyla taksi çağırıp gittiklerini görünce doğrusu şartellerim attı. O yardım kolilerini kim neye göre dağıtıyor? Hala anlamadım…
Birde hani şu vatandaşları canından bezdiren her gün ev ve işyerlerine dadanıp insanları rahatsız eden, cadde üzerlerinde vatandaşlara kene gibi yapışan, bankamatik başında insanları rahatsız eden, Camii önünde ve hatta içinde el açıp yalvarıp yakaran doğrusu nerden geldikleri belli olmayanlar ile Suriyeliler var.
Böyle bir yoksul, böyle bir fakir, böyle bir gariban profili ne dinimizde ne de kitabımız da var. Müslüman olduklarına inanmadığım bu kişiler gerçekten Müslüman olsaydı, “bir günlük yiyeceği olanın, zekat veya sadaka istemesinin haram” olduğunu bilmesi gerekirdi.
Yüce dinimizde; “gerçek yoksul, ihtiyacını karşılayacak bir şeyi olmayan, hatırlanmadığı için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp kimseden bir şey istemeyen kişidir” şeklinde tarif edilmiştir.
Oysa dönüp bir Muşumuza baktığımızda nerden geldikleri belli olmayanlar ile Suriye’den gelerek yerleşenler, sadaka ve zekât isterken sanki alacaklı gibi insana her yerde ve her koşulda kene gibi yapışmayı almadan gitmemeyi bir hak görüyorlar. “Adamı dinden imandan çıkartıyorlar!”
Neredeyse mantar gibi çoğalan dilenciler nedeniyle dışarı dahi çıkamaz hale geldik. Ağız tadıyla çaylarımızı yudumlayamaz, dostlarımızla rahat bir sohbet edemez, cadde ve sokaklarda rahatsız edilmeden gezemez hale geldik. Bu ne yahu? Bunlara dur diyecek bir baba yiğit yok mu?…
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Muhtaç olmadan dilenen, ateş koru yutan kimse gibidir.) [Beyheki]
(Mal biriktirmek için dilenen, ateş koru dilenmiş olur.) [Müslim]
(Kendisinin veya çoluk çocuğunun katlanamayacakları bir ihtiyacı yok iken, dileneni Allahüteâlâ ummadığı yer ve zamanda muhtaç eder.) [Beyheki]
(Dilenci, dilenmekteki vebali bilseydi, hemen dilenmekten vazgeçerdi.) [Taberani]